rahman yıldız
2050'de 60 yaşına
girecek olan rahman
İki bölümden oluşan bu şiir, 2013 yılında “de omnibus dubitandum est” (adıyla yazılmış olup, ilk hali parça parça dergilerde yayınlanmıştır. Şiir, gözden geçirilmiş haliyle ilk defa Petroleus Şiir Dergisi’nde yayınlanmaktadır.
II
sen bir komplosun
saçlarındaki bilinç herkes çocukken sarışındır
büyür ve saç ektirip araplaşır
geldin, kentin görgüsüne ellerinle su içirdin
bir yazsonuydu
terli ve mutsuzdun
gittin bir duvarla sildin alnını
akşamdı çatlayan kaşını bir yumruğa onarttın
geçti deyip kabuğunu koparttığın yaşantı
kendini bir çapak olarak tekrarlıyor her sabah
gözlerinde hep o çağdaş ağrı
aynaya bak, ayna yırtamadığın tek fotoğraftır.
duyuyorsun yükselen bir nabız
televizyonu kapat
git ellerini yeni icatlara inandır
bin çocuk cesedinden bir bazuka yapıldı
uyandın tamamlandı fi zulumatin selasin
gövdende bütün esrarıyla darp ettiğin o rahim.
evet, uyandım
beni baygınlıklara uyaklayan anlam da uyandı
gittim ellerimi bir çocuğa hohlattım, dedim ki
kaçalım kalmakla yaşanır kılındığımız bu cinayetten
bak bir çivi sökülüyor gülüşümüzden
kaçalım ardımızda bize ait bir güm sesi bırakarak
bizi alınlara sıçratacak patlamalarla
uzağa, gaz maskelerinden uzağa
kaçalım yıpranana dek ceketlerimiz
nasılsa kızları ıslandıran
erkekleri bozgunlayan söz benim dudaklarımda.
ama kalmak var yani bağlılık yeminlerimiz
yaşamanın y harfi var
algı kapılarımızda temenni dolu tasarımlar
biliriz kaçmak yalnızca bir harfi vurgular
gerisi dil yıkan o çağrışımı beklemenin
yaşamakla denk düştüğü tanıma bizi kurgu yapar.
uçsun koku, bozulsun bozulacaksa içimizdeki mumya
aramızdaki tekstil engeli kalksın
her şeye hazırlıklı olmak için her şeyi yok ettik
hiçlik kavramı, göğsümüzdeki kaput açıldığında tanımlandı
sonra kaçtık
çatladı arptaki geometri
tüm kadavraları ısırdık
çürüttük sözel ve sayısal zekayı
şimdi
kötü anıları çeksin diş köklerimizden
değişim kerpeteni.
bildiklerini unut
misal dünya kutuplardan biraz basıktır.
bir sızının geğirtisinden yayılan koku
ciğerindeki kürt ölüsünü, yani o bırakılmış sevgiliyi
glayöl gibi akıtıyor çatlayan damarından burnunun.
geçmiş geçmiştir bunu da unut
ve ekle unuttukların arasına
tutunduğun son daldan ham kediler kopardığını.
sen biçiminin vidaları yok
uçur beniçur içine gizlice yerleştiğim katapult
savrulayım rab patlatacak küfrün mamülüne.
tut ki bir oratoryoda şefin elinden uçan baton
değdi harfi yumşatan fötre
tut ki sığdırdı elindeki enstrümanın tıngırına
sığdırdı ıhh sesini acıyı ne varsa boşluğuna
tut ki zihnim ellerimi açabildiğim kadar yana senindir
bir sen biliyorsundur bilmekle yetindiğin bilginin
buharı suya mülhem ettiğini
ama idrar ondurmuyor işte deşiği
çoktan kurtlanmış yara.
kimler artık kibri çakılan bir kibritin sesiyle anar
annemdi sobayı nefesindeki Bach’la tutuşturan
al sana sanat
kimlerdi anlatılmazsa unutulmaz sanan
bu hikayeler bizim bu kötülükler
imlâdan imden çerden ve çöpten sen
kısa olanı seçtin. önüne bir çift bilek koydular kanlı
solda çatal sağda bıçak gibi görgü kuralları
bir sen biliyordun boynumdaki uçuğun tadını
şehir kusturursa artık ağızları
artık kadın canhıraş kulaçlar atarak
yüzeyinde kalmayı başardığı erkeğin alnını
bir tepe gibi tırmanılmaz bildiği memelerinin
bastırırsa uçlarına
ööf be yeter stockholm kimin umrunda
kimin çatında oluşan nebula
dünyayı böylesine buğulu kıldı bilmiyorum
teleskopla bakıyorum insana, öyle uzak
ve bir zamanlar
baygınlığı yüzünden bileklerini okşadığım hayat
şimdi bana bıyık burarak bakakalsın
bakakalsın istiyorum bu şaibeye entelijans
biraz narkoz biraz nervium biraz aç karnına raks
o yıkılmış arenanın ortasında
o bir boynuzu koparılmış boğaların ortasında
kan çekildikçe bir matador fışkırır damarlarımdan
yırtılır ellerimin rengini emen sara
ve bütün bunlara, bütün bu olanlara
bir açıklama gelmeli morglardan.
Yaşamak ölülerin söküğü değil mi?
Uçurumları kendinden aşağı atan herkes
biçimini taşıyor bakışlarımın.