zeynep yıldırım

akıntıya kürek

Kaya yine hep kaya
Düze çık yol hep yokuş
Sayısız ihtimaller çarşısı hayat,
Bundandır teminatsız, güzel

Portmantonun çekmecesinde eldivenler kirli
Yıkamaya üşeniyorum.
Ardımdan getirdiğin ihaneti temizleyemezsin
O da kirli.
İdare kurumu değilim, yalanlarını

Tam isabet, sapan; taş
Say ki vurmadım.
Bir köpeğin ayaklarıma sarılmış sadakati

Uzun yoldan konuklarım geldi;
Say ki ayılmadan karşıladım
Güneş gözlüklerim cool

Pazar yerindeki tezgâh öksüz
Kıyafetler ikinci el, ütüsüz, albenisi yok çaputların
Yaşamak lüks; simit, peynir, et almak hayal
Dünya sabahları ıssız, askısı yok fırınların
Bayat ekmek toplayan insanların ağrısıyla biraz
Dünyamız renkli mi?

Ötede açılmak için kıvranan gizli bir aşık
Çaresizlikten kıvranıyor bir başına
Nasıl söylesem diye
Daha adını sormamış kıza
Say ki beklediği, aşk sözleri

Etekleri uzun incilerle işlenmiş gelinlik
Uyandım rüya tabirine baktım
Say ki bütün gün çıkmadı aklımdan gelinlik.
İhanetin gibi.

Havai fişekler atılıyordu gökyüzüne
Taşları düştü küpemin
Aradım kaldırım taşlarında, bulamadım
Gece elbisemin pulları elime döküldü
Say ki ağlamadım.
İhanetin gibi.

Dalgalı deniz, müzik açtım
Akıntıya kürek çekiyorum
Oysa minyom bir kızım
Güneşe dönüp palayı bıraktım, kollarımı açtım
Kürek çek, yük çekme diye bağırdım

Bu kez denize
Say ki boğulmadım.