a. gülfem özer
bak, bu da saka
müsaadenizle biraz burada saklanacağım
sivrisineklerden uzak ve tren raylarından
elif’in ninnisini kendim için dinleyeceğim
müsaadenizle yıldızları kuyuya atacağım ardınca
soğuk kalsın diye indirdiğim karpuzun yanına
dilek dileyeceğim torik ali’den
“bana da balık pişirir misin?”
dilek çekeceğim kuyudan
“bana yüzümü verir misin?”
sınırı geçiyorum, ineğe benzetiyorum kendimi
annemin sırtındayım, okyanus bu kadar mavi mi?
bir rüya gördüm dün gece
botta mıydık, neydik
bir sürü balık koştu arkamdan
onlar koştu da biz yüzdük, tan ağrıyor muydu, neydi
annemin sırtı ağrıyordu, belli
gittiğim yerde kimse yakmıyordu evimi
müsaadenizle biraz burada saklanacağım
nefret kusanlardan uzak ve yalancı reklam panolarından
bir amca ninni okuyacak, annem sırtında sallayacak beni
müsaadenizle karpuz yiyeceğiz babamla
sınırı geçerken ağlıyordu kardeşim
sessiz sinema oynattı bize aynı amca
anlattığı film biz miydik, neydik
gece herkes ineğe benziyordu, sular niye bu kadar derin?
torik ali tespih vermişti bana, giderken almayı unuttum
annem dedi ki, yenisini buluruz burada
acaba torik ali ziyaretime gelir miydi
tütün sardı biri, biri durdu namaza
bir sürü kuş ötüyordu, amca dedi bunlar kanarya
“bak, bu da saka”
gastronominin zeytin yağı, kaixis, niko
bildiğim üç şey bu zemine ait
gerisi gece, gerisi kör kuyu, gerisi uğultu
sağ adımla çıktı annem kapıdan, sol ile sudan çıktı, sürüyle otlanan inekleriz
amca ninni söyler, biz dinleriz
müsaadenizle biraz burada saklanacağım
tahta kurularıyla belki, belki yorgansız ve döşeksiz
ama sirenlerden uzak ve doymak bilmeyen hırslıdan
torik ali, dedemi takıp koluna mangalın külünü yüzüme üfleyecek
“bana yüzümü verir misin?”
izmir’i göreceğim uzaktan
memleketim demeyeceğim
kaybolacak gölgemiz ortasında sisin