kaan koç
çocukluğumuzun son günleri
şezlonglar, yaşlı hasır şapkalı adamın
tutulmuş gidiyor peşinden yerde sürüklenerek
burada gördüğümü söylemem gerek,
plastiğin betonu ezdiği yerde yer
betonun plastiği aşındırdığı yerde yaz
acı çekiyor
uzatıp duruyoruz cümleten şunu bunu
kıyıya vurmamak için suyun yüzeyinde
gençliğimin elbet hiç taş kırmışlığı yoktu
nasıl mı tanıyıverdim o zaman bizi,
elbet dişlediğim dağdan yedeğimde
sabitimiz güneş, onu oradan çıkarmaya and içmiş
rüzgarla savrulup, o son damla, pet şişenin içinde
ayaklarım dibine ne hakla uğradı, bilmem
bilemem ki ayaklarım da bana ne hakla
geçip gidecek bir vücut ısısıyım sırf
güneşin güncesinde
dilimin kökünde sıcakta gevşemiş bir kayış kapanı, susunca sırıtan
konuşunca kıstıran. çeviriyorum başımı tozun geldiği yere
avlanan ilk hayvanın, o muammanın iniltisiyle
orada şurada aslında tam buramda bir kadın, göbek deliğinde
bana doğru büyüyen mağara,
uykusundaki gelecek yaz,
ürkütüyor beni kadının karnı renk değil bir doğa olayı beyaz
çünkü bir kemiğim daha kırık
iskeleden her denize atladığımda
tık, hayat böyle koçum, memnun kal
o dökük ihtiyarların saçlarını toplayıp büyüdü
ayaklarına dolanan bu antik yosunlar
… diyor mağarasında henüz
betona ve plastiğe gözünü açmamış o bacaksız bana,
bense bakıyorum, bazıları
sabahtan akşama, birinde kalmış bir gençlik çapağı sabır taşırana,
bir hoyrat komşu bağırana, uzaktan bir haber, mutfaktan
yanık kokusu ya da
gelene dek oturup bekliyor balkonlarında
yolun aşağısından gelecek sonnoktayı
dağın perdesini çekip-penceresini mağaranın inceltip
sana diyorum, böyle olamam, bana acı
beni dehşetten kazı
kıyıda bekleyen korkaklara kılıç kaldırıyor
çocukluğumuzun son yazı
sarsılıyorum, çünkü her dalganın büyümek için
en az bir dalgayı yuttuğunu izledim, gölgelerin birbiri üstüne
kapanaraktan akşamı doğurduğunu,
taşı taşla insanı insanla yonttuğumuzu.
yeni bir kapının eşiğinde hep ezber eyledim
aynı eve iki kez girilmez; mecbur şimdi sen kendini yarat
hangi kemiğimi istersen de al
fakat kalsın n’olur bir çaylak beynimde hep
her su yuttuğunda ağlayan
iyi oldu diyor görüyorum çöldeki yarıktan denize düşen kervan
güneşin böyle oyunları vardır belki sen seversin ben ısınamadım
az buçuk bildiğim buraya, iskeleden atlarken artık kayıp düşme korkusu dahil
onlar hariç tümünü öğretirim sana da,
dip balıklarıyla haftanın hangi günlerinde karşılaşırız
bir sene dört mevsime ayrılamayacak kadar savruk, anlatırım
aynı yaz tekrar yaşanmaz,
anlam dayamadığın plastiğin canı acımaz
savaşçısı olmak istediğim dağın yerlisi oldum yani
ustam bunak, usturam kırık, usturlabım var artık
uzun yaşamak zorundayım, uzağı tanımak, akıllanmak
çalışmak, hep daha iyi bir insan olmak,
hastanelere
betona alışmak
ve şezlonga yazdan iğrenerek
yatmamak
eşik taşından temiz ayaklarla atlamak
annenin karnında
dışarıya uğramak için yaptığın çırpınmaya
delirmeden, bunun bir doğa olayı olduğunu bilerek bakmalıyım
bilmiyorum adamım, seni o mağaraya çağırmakla iyi mi yaptık
biliyorum seni o mağaraya çağıralıberi ne yaptık
çocukluğumuzun son günlerini senin kapında bıraktık
04:3018eylül2022pazaryenicetekirdağ