NIN ANDREWS
ENGİNAR (The Artichoke)
ÇEV: FATMA NUR TÜRK
Onu ilk kez gördüğümde, ne kadar çirkin bir tür diye düşündüm. Büyükannemin bonesine benziyordu, onca yıl sonra ufalmış ve yeşermiş. İçini yardım ve soluk etinin tadına baktım. Ve yavaş yavaş ortaya çıkardı kendini yaprak yaprak. Derinliklerinde minicik solmuş bir yıldızı, Frank’in bahçesine yağan meteor yağmurunda düşmüş bir kıvılcımı saklıyordu. Pahalı tarzını beğeniyordum: şık restoranlar, mum ışığında şaraplar. İçeride oturduk bazen ve şömine ateşinde okuduk, erimiş tereyağından arta kalanları içerek, yağ artığını gömlek kollarına silerek. Arkadaşlarımı tanıttım ona. Onda bir Buddha kalbi vardı. Alevin yeşil yaprakları. Herkes ona hayrandı, karşı konulamaz olduğunu söylüyorlardı. Geceleyin bir deniz kabuğu gibi elimde tuttum onu ve filozofların hakkında yazarak ömürlerini harcadığı hiçliği dinledim. Bütün gün buzlukta bekletilen donmuş bir sebzenin görünüşüne alıştım. Derken bir akşam, yiyecek hiçbir şey kalmadı. Markete gittim. Tezgahtar, enginarın mevsiminin geçmiş olduğunu söyledi. Burası San Diego değil. Hâlâ onu düşlüyordum, limonlu yağa daldırılmış, dişlerle dikkatli bir şekilde sıyrılmış ve emilmiş, etinin renksiz kremasını, hassas çiçeğini, eteği bir fincan gibi açılmış, her bir yudum beni aya yaklaştırıyordu, kalbinde lifimsi tüylerin estiği ve yeşil dünyasında son bir lokma bekleyen sebze incisinin içlerine.
The Artichoke
Nin Andrews
The first time I saw it, I thought what an ugly specimen. It looked like Grandma’s bathing cap, grown green and small after all these years. I sliced it open and tasted the pale flesh. And gradually she offered herself up leaf by leaf. In her depths she held a tiny, faded star, a spark that fell in the meteor shower over Frank’s garden. I developed a taste for her expensive style: fancy restaurants, wines by candlelight. Sometimes we stayed inside and read by firelight, drinking the leftover melted butter, wiping the grease on shirt sleeves. I introduced her to friends. She had the heart of a Buddha. Green leaves of flame. Everyone adored her, said she was irresistible. Nightly I grasped her like a seashell and listened to the nothing philosophers spend lifetimes writing about. I became accustomed to the look of a chilled vegetable, kept in the icebox all day. Then one evening there were no leftovers. I went to the grocery store. The sales clerk said artichokes are out of season. This is not San Diego. Still I dreamt of her, dipped in lemony butter, scraped carefully with teeth and sucked, the pale cream of flesh, the tender flower, her skirt held up like a cup, each sip bringing me closer to the moon, the vegetable pearl of her insides where the heart fans out fibrous hairs and waits a last mouthful on her green world.