betül aydın
ışıklar sönmeden istanbul boğazında gemi dursam
aklıma yavanlığın geldiğinde arabamı ıssız bir yere çekiyorum
iniyorum arabadan anahtar cüzdan almadan
kapıyı kontağı kapatmadan;
çam ormanında sabahla karşılaşıyorum gece saat 02.14
yakınımdaki ağacı dürtüyor tüylerimin ürperişi
ağaç rahatsız edilmez gece vakti
su yok yanımda tüm suyu içmişim; ki
anlaşılır bir durum.
sağanak başlar yağmur mu yukarıdan aşağıya
hayır karşıdan geriye doğru bi sağanak
aniden bitti
böyle mor menekşeler gibi mi desem ne desem öyle koktu etraf
…
on saniye düşündüm
saksıyı geçtim görmemezlikten geldim taşlara basıyordum
ve tam o esnada beni bin parçaya
böldü o ışık
uçurumdan korkarak ayağının ardına ardına bakarak
yedek arsaya doğru itti bir karanlık
beni bin parça’ay ile bakakaldık öyle, ben ve itildiğim.
göğü ay mı yoksa şimşekli fener mi aydınlatıyordu emin değilim.
ve bir başkası. başkasını unuttu kaçarken yanımda
bu başkayla birileri elbette bir şeyler yapabilir
ama ben yapmadım.
şimdiler paha biçilemez eskiye nazaran veya geleceğe
kalkarken kaslarından. ağacın rahatını toprak ya da su düşünsün değil mi
ben hiç dişlerimle ağaç kabuğu delirmedim.