yakup kuyucu

kuzgun rumi eve girdi

rutubetin eskisi
ören kokusu kerpiç evler

çocuktum yıkıntıların seslerinde
ölmüşlerin öykülerini dinledim.

sabun kurutulan pencerelerde
sorma şekeri yedim gömme dolaptan.

harımların taş duvar oyuğunda
bir bıçak buldum usta unutusu,
seslerini taş ustalarının
kurumuş zerdalinin, cılız elmanın
ve ardıç döven çocukların kokusunu.

kaya kınası likenlerde elleri kırmızı bir yaz
çocukluk.

yüksek tavanlı şehirli bir evin balkonunda
gördüm

gördüm Kuzgun Rumi eve girdi.

terkedilmiş evlerin kokusu
ölümü yokladı, yağmuru yağdı

kokladım sesini kedinin
çıktı kara bir is ayrı pencereden
yağmuru bitti günün çiçek doydu.

Sesini duydum kedinin, yaşıyordu
leşi üleşti evlerin kokusu
ölümü kokladım kedinin, yaşıyordu.

düştü yere kedinin ölümü
soğukluğunu taşıdım, kolları düştü.

uzattım ellerimi gözlerinin camına
üfledi hüznümü, yaşıyordu.

bakışlarımı taşıdım kollarımda
çıktı kara bir is.

yalnız bıraktı evi kedinin ölümü.

Kuzgun Rumi eve girdi.