elvin eroğlu

nasıl mıyım silvia?

nasıl mıyım Silvia, nasıl? 

duygularımın esiriyim 

esaretten sıkışıyorum

her şeyi değil ama bir şeyleri

serbest bırakınca

eskiye kıyasla daha az sıkışıyorum

şeyler hakkında konuşmuş muyduk daha önce?

 

                   şeyler             

                          enerjiyi     

                                             ifade

                                                     eder.

                                            

bu yüzden 

 

              <şeylerle şeyler>, 

                 <şeylerle biz> 

 

her zaman bağlantı içindeyiz.

                               

                              şey

                                     öznedir.

 

rahatladım.

bir süredir az kontrol ediyorum HER ŞEY’i 

daha az sıkışıyorum.

esaretten de zaten daha az sıkışırım diye kurtulmuştum.

benim günlerim yaklaşık yedi aydır bu yeni düşünceye alışmakla geçiyor

içimden de geliyor

hafifledim 

sahiden dünya varmış be!

buradan oraya nasıl atladın demeyin 

ama şimdi başka bir şey diyeceğim 

aklıma gelene atlamak istiyorum

off denge becerim bozuldu sanki

duygusal ve dünyevi ilişkilerimde tuhaf davranmaya başladım 

içimde bir şey diyor ki, 

      vermen gereken tepkiden 

        çok soğuk çok başka bir tepki ver, aklına ilk geldiği gibi

mesafeliyse mesafeli

aniden, birdenbire.

umarım beni anlıyorsundur

anlamasan bile hissedersin ha Silvia? 

burada, İzmir’de deprem oldu

apartmanlar yıkıldı 

insanlar, hayvanlar, eşyalar enkaz altında kaldı

kader diyor kimileri o apartmanların yıkılmasına 

kader bu değil ki

bir gün enkazın altında kalacağını bilmesine rağmen 

o apartmanlarda yaşamak zorunda olanlarınki kader.

benim yaşadığım yerde kader 

denize girse boğulur 

ateşle oynasa yanar

kaderin talihi yok bahtı kara.

bi’de burada insanlar çocuklarının adını kader koyuyor

ben hiç mutlu bir çocukluğu olmuş kader tanımıyorum

kader dediğin kasvetli şey bu yerde.

düşün şimdi, sözlüklerdeki anlamı, 

“bütün olayların önceden ve değişmeyecek biçimde düzenlendiğinde inanılan ezeli takdir”

o ezeli takdir hep felakettir

burada böyledir.

benim aklıma kader dediğinde, yani en başından kötü bir sonla biteceği belli olan,

takdir-i ilahi gelir

acaba seninle aynı yerde doğmuş büyümüş ve yaşıyor olsam gene böyle hisseder miydim Silvia? 

nasılsın diye soruyorsun ya

insan yaşadığı yere benzer

yaşadığı yer gibi hisseder 

ama utanç içindeyim de, 

nispeten şanslı olduğum için utanıyorum

korkuyorum da

dışarıda dünyanın herhangi bir yerinde 

çaresiz bir insanın olduğunu düşünmek acı veriyor kalbime 

sıklıkla göz yumuyoruz hep birlikte 

bazen dokunabilir miyim diye elimi uzattığımda 

elimi uzatarak dokunamayacağımı gördüğümde 

it kendini diyorum it, elini uzatmak yetmiyorsa it kendini.

Kolay kolay kimsenin canını acıtamayacağı 

ama benim defalarca dünyasını başına yıktığım anneme 

önce bunu ona, yap

it kendini it!

bir daha gelecek olsam dünyaya

                                       ama bu bilinçle 

eğer önceki yaşamımdaki deneyimimi edinmezsem 

gene en başından başlardım duygularımı yönetmeyi öğrenmeye

benim yaşarken de en zorlandığım mesele bu 

duygularımın hakimi olamamak 

üzüldüğümde kalbimi yırtarcasına dövünüp

aşık olduğumda geçmişi geleceği tek bir seferde üfffflerken

olamam bir aktivist

ama bu bilince sahip olarak tekrar geleceksem dünyaya 

bir aktivist olmak isterdim

çocukluğumdan kendimi bir saat gibi kurardım

sabah hep kalkmak istediğim saate, saat yediye.

Acılar hiç bitmiyor dolayısıyla geçmiyor da 

acıyla karşılaştığımızda ti’ye de alamıyoruz 

acı acıdır sonuçta 

ya yakıyor ya sokuyor illa zarar veriyor

sevdiğim tek acı ülker bitter acı

öğrenmedim ki acısa da neşteri yaraya sokmam gerektiğini

ben de pastoral bir çocukluk geçmişim olsun isterdim

mutlu bir çocukluk

kırılmayı, şefkati, hüznü, sevgiyi doğrudan öğrenen.

bu hakikaten tüm çocukların hakkı.

hatta dünya üzerindeki en büyük hak olmalı

o zaman zaten diğer haklar da daha kolay korunur.

çocukken babamın bana aldığı hatırladığım ilk hediye 

porselen, boyumdan biraz kısa bir bebekti.

neden çocuğa kırılacak şey alıyorsun ki,

insan çocuğa bi’saniyede kırabileceği bir hediye alır mı?

alsana plastik barbie bebek

n’apayım?

anneannemin porselen takımının yanına vitrine mi koyayım?

kırıldı tabii ki ilk haftasında porselen bebek 

yüzü yok oldu.

şimdi bu bir hikaye, dramatize edersen travmatik olur

etmezsen bu bir hikaye işte

gülersin

eğer kar topu gibi yuvarlanır büyürse korku, çaresizlik, dehşet hissi 

eğer baba, olması gereken durakta, olması gereken zamanda bulunmazsa 

otobüsü kaçırır 

şansı varsa diğer otobüsü yakalar daha erken varır varması gereken buluşmaya. 

işte bu buluşma en temel hak olmalı. 

çok konuştum Silvia 

nasılım?