zeynep sude

neverland’i hatırlamak

adını benliğimden kırparken bastığım adımlarda doğan tomurcukları ölümüne özgü sandın

bundan çok önce başlayan yanılgılarını, kuyruğumun halelerine taşımamanı dilerdim

narinliğiyle ünlü her fırlayışta Persepolis’te bitiveriyormuşçasına umutsuz bellediğin izlerde.

 

orkideler yetişiyor diye aygüllerine küsmemeni sana geçtiğimiz bin yılda da söyledim

duymadığını dinlemiyorsun
en çok da bana çatallarını dikiyorsun

 

Parlaklığını ruhların yükseliş ritüellerinden öteye taşımak antik acı destanları yazdırmış sana,
su-çiçeği geçirmişsin her nymph[1] gibi ama bir tek senin boynunda kızıl benler kalmış

döne dolaşa Kailashlarda çare arıyorsun hâlâ

tüyler yukarı sürüklenemez, sana geçtiğimiz yüz yılda da söyledim

 

öpüştüğün her yaprak sadece sana inci zehri akıtmışken yakutlarını kaybeden -o kızıl çöle- bir tek ben oldum ya

boşluğunu kozanda hissettiğin bedenleri, güçlüdür diye koydukları hörgücünde doğan

 

o yüzden ay ışığında son bir kez yürüyelim ve yürümekle kalmayıp birbirimizin çıplak bedenleri ardından gömlek yırtma umuduyla koşalım dedim ya

ikiz Tanrılar çayırları 

ve de toyları 

ezmememi Wendy’nin meleklerine de damla damla tüfeklerine de sayamaz

 

bazı savaşlarda sırlar dahi silahlandırılamaz 


neyse ki ışıltımı en çok alevli rüzgârlarla birleştiğinde yakıştırmıştın bana o gün Mansarovar Gölü’nde bak

yıldırım saplamak örneğin

toynakları kafatasına çaktırmak

el değmemiş boğazlara niş sokmak

 

yerinden gizemli sis perdeleri ardında,

sökülmüş yüreğin beyânında, 

o gökkuşağının doğuşunda,

demekki bir tek ben yakutlarımı akıtabilirmişim

 

pamuktan patikaları tırmanalım beraber bulut şehirleri fethimizin hemen ardından demiştim o yüzden ya

eğer üç cevher düşecekse semâdan sen sonuncuda benim yanımda ol da simânda ışıldamaya devam etsinleri fısıldamıştım

 

GÖZLERİNDE GÖZLERİNİ GÖRDÜĞÜM HER OYUNCAK BEBEK ÖLÜMSÜZLÜK TEHDİDİ FIRLATMASAYDI SURLAR ARDINDAKİ ŞEHRİME YA

titanomakhia anıları anlatılan koleksiyonluk muhabberatlar parçalanmış bedenler

arasından sadece seni haykırmasaydı diyarıma 

karanlıkta tüylerin kadar parlasaydı şeffaf ses(sizlik)ler de

 

gökten üç cevher düşerdi,

biri zehirlerin, biri çelenklerin, biri de lahitlerin toprağına. 

 

 

[1] su perisi