betül aydın
ölüm döşeği
duygumu temize çıkarırdım
çok manzaralı sunum şekillerine pek sempati duymayan çocukken
neredeyse ağır çekimde yüksek sesli gülüşlerle utandım.
küçükken birçok şey benden kaçardı.
çarpık kendini, yapma şekillerini bir türlü kavrayamazdı,
misafirlerin en basitiyle eşit ben.
taşkınlığının zerafetini ve cüzdanında taşıdığı büyük tevazuyu,
yüksekten uçarken ayaklarımı yere bastıran yük kadar anlayamazdım.
sonra yıllar geçtikçe dergilerin kaykay filtreleri
ardından Instagram’ın olası olmayanla olan halleri
arkasından hayata geçen yeni sohbetler
geldi bana.
şairler adasında biten ön planı gördüm
kendime sordum: ” Neyle meşhur?”
pazar maratonları geldi kırışıklara beyaz atışlar
rezillik sayılır bir elinde kürekle insanlık
en kötüsü için kazılan dibin daima
düşünülenden aşağı olacağını kanıtlayan.
sonra ölçek ve ağırlıkların kontrolünü ele geçirmeye zorlandım.
ve ayıklığın, sadeliğin, işinde ehilliğin
ve özel hayatımda görünmezliğimin, insanın insanlığı
ve karakterin büyüklüğünün ne kadar ağır olduğu
gerçekten önemli olan şeyi korumak için
şiirden alınan bir hayatın kişisel tarafında koştum mu zıpladım mı
görsel ve yayınları meşgul eden büyük izmaritleri
dumanın hareketliliğinde sonsuza dek aşacak
dış göbek deliğimin kadınlığı.
sürpriz haberleri üst üste yediğimiz bu hiper hızlı dünyada,
bir şeyleri sindirmeye vakit ayırmadan
hastalıkların bu korku salıncağında hep ön sayfada,
bizi sessiz bırakan aynı tevazuyla
birçokları gibi sokakta yollarımız kesişti şairle.
aldığım bu sirkten çıktım
ve harika hanımefendi savoir fularım ile
sadece en iyisini verdim.
sanatın asaleti ve boyutu ile uzaklaştım.
dünyanın güvensizce yokuş aşağı inen bir kayma olduğunu
ve onunla birlikte daha fazla uçamayacağımızı söylüyorum