berna birtan

prag doktor lusi arap

prag şehrinde puslu ve kuğu asaletinde bir gün yaşanıyor
turistik olmayan her sokakta karantina var
tarih ele geçirilmiş, zaman durdurulmuş, gün uykuya geçmiş
şehrin üstüne çökmüş toz alışkın olmayanlarda alerji yapıyor
burada dünya binyılların itiyadıyla dönüyor

lusi beni havaalanından aldı ve bira içmeye gittik
çünkü prag’da yalnızca bira içilir ve sarhoş olunur
biz de öyle yaptık, yanaklarımız kızardı -belki de yakışıklı garson-
hava soğuk ve katı, sokaklar sigara dumanlıydı
ıssız duraktan son tramvaya bindik, lusi’nin evine gittik

sabah kalktığımda burada ne aradığımı sordum kendime
neden buradayım ki nisan’da kar yağıyor burada
uyuyor numarası yaptım ve lusi gitti okula
arkasında bir dvorak ezgisi bıraktı gibi bir anlığına
kalkıp hazırlandım, doktor 9 mahalle uzakta

uzun boylu ve -tabii ki- sarışındı doktorum
önce beni anladığını düşünmedim, dil bariyerleri var aramızda
sonra esasında benim onu anlamadığım ortaya çıktı,
-imkansız bir aşk bu doktor-
bana sandviç ve bira ısmarladı, kahve ya da çay içmeye kalmadı
“geçer zamanla, ama bir gün yalnız kalırsak senin en yakın arkadaşın olacağım”

cansız suratlar perdelerin arasından bakıyordu,
etraflarında sevgisiz kediler
tek başıma dolaştım, lusi aradı açmadım, doktoru unuttum
bilmediğim bir yerde tramvaydan indim
bir daha bakmak istemeyeceğim fotoğraflar çektim

sefil bir markete girip ne çekçe
ne de başka bir lisan konuşabilen bir adamdan nohut ve domates aldım
para üstüm yeni bir şehir aromalı sakız.
knedliky dediğin döngüsünün sonuna yaklaşmış
sarımsaklı çiğ et ise dünyada ne kadar yaygınmış!

sordum birine prag’da ne yapılır?
şair kafesinde şiir yazan yok, çocuklar ve yabancılar vardı
oturduğum masada biri ince kadın sigaraları ve pembe kibritler bırakmıştı
yaktım sigaraları birer birer, garsona bahşiş verdim -pos cihazıyla-
karşımda absint içen bir adam ve hayalleri oturuyordu, onu izledim

şehre ne kadar yabancıydım, herkesten fazla
bu şehre bir arap kadar yabancıydım, soğuk iklimde teni çizilen biri
yüksek tavanlı evinde bohem hayatı yaşayan biri, doğu’nun parisinde gibi
tek tuşla bir taksi çağırır ve sarışın kızları yollar sabahları
yıllar sonra kendine acımaya başlayacaktı

bu şehre neden bu kadar yabancıyım, diye sordum ister istemez
bir haftada üçüncü kez aynı kafeye gittim, aynı birayı içtim
hayır, işe yaramaz demişti doktor, sen bir yabancısın
soluk yüzlü biri on tahmin yapmış, nereden geldiğimi bilememişti
işte o denli yabancıydım burada, boyum 20 santim daha kısa

birden ona kadar latince saydım ama ikna edemedim kimseyi trene biletsiz binmediğime
bana iki şahit gerek yani dört kadın
aklıma başka bir şey gelmediğinden arabı aradım
devetüyü rengi pardösüsü; elimi tuttu, humus yemeye gittik
sabah olduğunda tek tuşla bir taksi çağırdı ama ben sarışın değildim

son sabah, doktora rastladım, benimle havaalanına geldi
lusi değil, arap değil, doktor geldi
bir şişe absint aldırdı bana ve iç dedi, iç bak işe yarayacak
yasal yollardan çıkışımı yapana kadar arkamdan baktı
göster(e)mediğim bir damla yaş, elim şişeye gitti

prag doktor lusi arap.
ve ben.
imkansızdık