mehmet akif günerigök

yıkıntıyı bulunca.

I.

bana anlattığın o günü unuttum
şiire böyle başladım böyle bitsin isterdim böyle deyince bak bir dize oldu
tanrılar konuşmuş tanrılar ölmüş çünkü böyledir insan ölür
büyük anlatılar tarihidir yıkıntılar arada aşk hikayeleri ile süslenir
denizlere açılan genç bedendir o. [onu unutmak isterim.

halkın konuşması bitti. sansürlendi. uzun geceler geçti.
taşra baskısı kitaplarda olan ayrıntı geldi hayat dediler
anlatının denizlerinde uyuyakaldı, böylece anlatı oldu, okuyan anladı
bir ağaç buldu onu yonttu getirdi çağımıza kubbeyi onunla tutturdu
bir eşik gördün mü böylece yaratıldı. oradan.

açıldı kubbeye sarıldı bir ecza buldu çağımıza
dizlerimize sürdü geçti acısı kalemlerle oydu satırları
kalk gidelim dedi kalktım gitmedi durdu
bana söyle hemen söyle kim çıktı en yükseğe
kırıldı.

II.

dünya ve kemikleri arasında kanlanan ecza
bilmediğin çiçek isimleri gibi şaşırmak gibi değil mi seni unutmak
dağlardan esen rüzgar taşları seslendirir
değil. dağlardan esen rüzgar taşlara seslenir
kemiklerden yapılma ilk günleri gibi mevsim sonları. seni unuttum.

iç müzik dedim. uydurdum. sonra anlattım sana onu.
susması mümkün mü? –geç artık.
ölü evinde bir iç müzik dinlemiştim ona adını koydum
yıkıntıyı bulunca.