gökhan arslan
berceste
devrim horlu’ya…
kardeşlerimizi vurdular, bahçemizi dağıttılar, atlarımızı çözdüler
tüylerini yoldular sabahı kanatlarında taşıyan kuşların
kuyuları, kitapları, pencereleri, gazeteleri
karıncalar girip çıkar, aşınmış kapı eşiklerini
bunları al, al bunları, bunları bunları bunları da
bir denizin ağzından bırak, güneş toplar gerisini
geyikler yarasını gösterir dağlardan hışımla inen rüzgâra
yılanlar üşüyen bir çocuğun üstüne serer tavsamış derisini
kirpilerin üstüne işediler, salyangozlara tuz döktüler
vurdular kardeşlerimizi, sütümüze zehir kattılar
çatlamış et, morarmış gökyüzü, usulca yarılması suyun
kestiler saçlarımızı, tırnaklarımızı söktüler, rüyalarımızı da
yaktılar kurumuş otları, onlar her şeyi yakarlar
kâğıtları yakarlar, kalemleri yakar, sözcüleri yak
özenle genişletirler yırtığı, oyuğu dibe iterler
karnını yararlar koyunun, kuzunun oyununu bozarlar
şunlara bak, tepelerden yuvarlanan beyaz taşlara
kireç boyalı ağaçlara, gurbet desenli bohçalara
duvarda bir kilim, kilimde çinko çatılara düşen dutlar
askıda sallanan bakraca, sobayı dillendiren güğüme
onlar her şeye dokunurlar, onlar kendi hâlinde uyuyan kışlara
arkadaşlığın mevsimi yok, kardeşliğin ormanı burada
burada sıcak yaz gecelerinde ölümü tatlandıran şerbet
minderde uyuklayan dede, yüklükte sabreden seccade
devlet bu topraklara gelmez beyim, burası adaletten azade
kardeşlerimizi vurdular, suyumuzu boğdular, yıktılar evlerimizi
sevişin dediler bu yangın yerinde, ölülerinizle
çok sevin köylerinizi, boşaltıldığında yalnız hissetmesinler
tosbağayı ters çevirdiler, kırdılar boynuzunu keçilerin
onlar her şeyin en güzelini yaparlar, onlar eziyette mahir
türkü söylerler arkasından, bir torbaya doldurulmuş kemiklerin
biz şimdi seninle, adına dostluk denilen bu siperde
kardeşlerimizi vurdular, kardeşlerimizi vurdu, kardeşlerimizi
kardeşlerimiz berceste