levent karataş
iki şey oldu biri sır sevgilim
doğunun başıbozuk İstanbul’u sevgilim
yoksuldum işsizdim aylaklığımı bilirsin
şarjör doldururdu düşmanlar karşı medeniyete
cumhuriyetten öte ütopyalar kurar
doğanın özgürlüğünü anlatırdım sana
evvel zaman içinde
hicâzî radyo açılır yayılırdı müzik
Körler Sokağı’nın düşkün yuvası Tekaüt’ten
caddelere geçerdim kelebek figürüyle
hiç aldırmazdım kalabalığın omuz atışına
vapura bindim miydi Avrupa
çamsakızı beyaz keten gömleğimle
aklını çelerdim suarelerde senin
dur durak bilmezdi masalarımız
ağır gökkubbe acılarıyla boğuşurduk
uysal gökyüzünü severdim
başımda bulut gezdirdiğim saklanmıştı
akıl almaz doğuyu anlatmıştım laboratuvarda
kör kuyusunda dolaştığımı benliğimin
Gül Cami’den Roma’ya esrarengiz kapılar açıldığını
aşkına yaslanıp sevgiyi reddettiğimi
İslâm’ın özü niyettir, derdim sana
Sevgi Bap’ını okudum telefon kulübesinde
şarabın mucizeyle dudağıma sıçradığını da anlattım
yıldız toplamak için fakir sokaklar arşınlardım
bir gece Mirelle’in Tevrat’ıyla uyuyakalmışım
sabah oyuncaklarımı gömdüm dilek ağacının altına
hiçbir şey bilmediğim o akşam eve dönünce
iki şey oldu biri sır sevgilim
***
üst kat kuşatması jakoben seslendi:
“halana ne kadar benzediğini düşündün mü Levent”
kim olduğunu düşünmeden ses sahibinin
benzediğimi düşündüm küçük halama
-sigarayı söndürüşü gülmesi çırpınışı-
dertleştik yâd ettik güzel günleri gece
sabah sesiyle uyandım hayaletin
hey gidiyor musun, dedim
çıt çıkarmadan elleri kelepçelendi zabitlerce
abi öldürmeye mi götürüyorlar seni, dedim
“biz yürürüz Levent,” dedi, bu topraklarda
yurdun birinde bulunmuş kasketli ölüsü
iki şey oldu sevgilim
ikincisinde bütün kalbimle devrime inandım.
Nisan 2022, Acıbadem-İstanbul.