sude öztürk

limit sonsuza giderken

bilirsin
olmadığında anlatılanlar belleğinin bir oyunu gibi
hatırladığını hiç yaşamadın ki
bir perdeyi asmışsın omuzlarına
prensesin tahtına uzanıyorsun
güzel parfümler koklayarak huzuru arzuluyorsun
sonuç hüsrandan öteye gidemiyor

hastane kokusu geliyor burnuna sadece
bu yakına işaret
doktor kontrolleri ve sikilmiş hayatını anlatsınlar
yüzde on beşler/çalışmıyorlar
kalplerin elektronikleşmesinden konuşsunlar
dünya o anda da dönsün
bir masalın en kötü karakteri o haberi veren olsun
keşfetsinler hatta bilinmeyen toprakları
dünya biraz daha doğurmuş olsun

ölüm o kadar gerçek ki bu gerçekliğe uzun süre algını kapıyorsun
insan beyninin olmadığı bir gerçeklik bu
lan çorabım ıslandı gerçekliği değil bu
tuzla şekeri karıştırmak gibi değil
olmayan kolunun varlığını hissettiğin gibidir belki
ama kolumu kaybetmediğim için henüz bilemiyorum
yan odada bir kapı arayla, o kadar gerçek olmuştu ki
bütün mucizeler ve maaşın yarısına mâl olmuş ilaçlar
til it last forever çünkü mucizelere inanarak büyütüldük
bir mucizeye rağmen büyüdük

büyüdükçe de en iyi haliniz ortaya çıkacaktı
gece yatarken gelen muhteşem fikirlerle yapacaktık bunu
yan odada bir kapı arayla
o gri koltukta az kişiyi kaybettim
yirmi bir senedir yaşıyorum
o koltuğu uzaklara verdiler
bu benim için hiç şeyi değiştirdi
yarın kimi kaybedeceğim diye yaşıyorum
kendimi kaybetmeme ramak kalmışken
mutfaktaki abur cuburları
yarın ne giyeceğimi
hangi kremin suratıma iyi gelmediğini düşünüyorum
paniklerin atakları varken
kaybedilenlerin kazanılmadığı bu dünyada
kaybetmediğim koluma üzülmeye hakkım olmadığını biliyorum

çünkü bu sonsuza kadar sürecek
sürmeyecek dersen,
sürmediğinde bana bunu göster
o zaman havayı karartacak ve bulutları yakacağım
sonsuza kadar sürmeseydi ve hava kendiliğinden kararsaydı
bir de ben bu kadar konuşsaydım
sahi ya hava kararsaydı