erkan karakiraz

natamam mantra

 

 

 

N.  … dut yemektedir.

 

E.  dünya ne acayip… karga sürülerini baştan çıkarıyor. kendi aralarında uygurca konuşuyorlar esaret altında. yarılmaya sebep bir nevi yalan. düşünceyi eğip büküyor, yanılma payları ateşliyor. loire nehrinden, atlantik’ten başlayalım anlatmaya. yazmak, kayda geçirmek gerek ağaçların perdelediği ışığı. fesat yatağı o cengel, avcı kapanı. ilkin sahte ricat, sonra pusu. yer ve yer-olmayan karşıtlığından bahsedecektim aslında. tanımını ve işlevini yitirmiş aktarma istasyonuna yürürken uzaktan gördüm seni. bir b-yüzü şarkısı gibi pervasızdın. seslendim, duymadın. dinliyor musun? (ah… dinlemiyor.)

 

N.  … jacques demy müzesine doğru yürür.

 

E.  yavaş gel. hepimizin kucağında, çünküsüz, birer put. bazılarımızda kucak dolusu. lirik şiirlerin girişlerinden araklanmış titreşimler gizli tramvayın bozuk-aksak tartımında. camı zorlayıp açamayınca daha da sıcak basar, terlersin, yedi denizler yürür koltuk altlarından, bilirsin. esnaf lokantaları yeni açılıyor, cıvıldıraklar bir ağızdan kur yapsın diye böyle sessiz sabah. insan eksiktir, evet, şiir oligarklarına hatırlatmak gerek bunu. telefonum kapandı. saat kaç? (ne çok soru soruyorum.)

 

N.  … kuzeni l.’ye e.’nin düet şiir fikrinden bahsetmeyi düşünür.

 

E.  passer domesticus. serçe elbette. deliboynuzların boylandığı tam göz hizamda. bir tür sonsuzluk ağaçların çiçeklenişi. sanki ilkyazın bağrında mırıltılı restorasyona şahit oluyoruz tüm sağırlığımızla. efkâr dağıtan görüntüler yokuş aşağı. harabeye çevirdik her şeyi. ondandır, mahvoluş büyütüyoruz yok-mekânlarda. unutturma, dönüşte havra sokağından temizlenmiş çimçim alacağız. iyi sardıralım, fena kokar yoksa sergide (modern-dışı poetikaya sokulganlığımızın sonuçları. hiç olmadı değil gerçi.).

 

N.  … elinin tersiyle ağzını kapatarak esner.

 

E. — yenilgisiz mümkün değil. ağaçlara zulmeden koca bebek kin kusuyor. sahte özgürlükler sahnede sergilenince, ilk ayrımcılığın uzuvları kan doluyor. istasyona yanaşınca çıkmasa bari suratı karşımıza. yürüyen merdivende soldan hızlıca yürür erişiriz akşam serinine. içimize içimize çekeriz şehrin karbonunu. ağzımızda çakıl taşları, yer altına saklanmıştık, yer üstüne çıkarız. bir sandalye çeker otururuz. burnumuzda is, kulağımızda kampananın uzayan sesi, orada burada sürteriz. çimenlerin sükûnunda argümanlar sürükleriz peşimizden, yitirilmiş dostluklara kederleniriz. uğursuzluğumuza küfrederiz ağız dolusu. ne acıdır, kuyruğu dik tutmayı yom tutarız. (değil mi ya?).

 

N. — kıpırdamaz.

 

E.  … artık konuşmaz. pontchâteau’nun manzarasını izler.