liman mehmetcihat
vahşi kuzey
Şimdi, bir dere varmış. Soruyorlar nedir bu derenin adı
“Deredur”. Yani dere işte. Kuzeyin orman insanlarındaki bu animizme saygı duyuyorum. Cevaplandı bitti. Dere kendi yoluna, kadın kendi yoluna. Dere bir adı olmanın sevinciyle dere gibi akıp gidiyor…
Karayemişlerle göz göze geliyorum. Ya her şey canlı ya da her şey cansızdır bunun ortası yok diyorlar.
Burada, vahşi kuzeyde. Animistler yaşar.
Bilmediğimiz şeyleri bilen. Eşyanın arka planını gören.
Evler mesafeli. Evlerden bahsetmek imkansız.
Beş köyü dolaşıyorum mısır için. Ve eli boş dönüyorum.
Serenderlere bakıyorum. Bunlar göğe mi daha yakın yere mi.
Aylardan çürük ayı. yani temmuz. İnsanlardan biriysen ve seyyar merdivenin varsa serender yere yakındır. Aç bir fareysen göğe yakındır. Havada asılı duruyordur muallak taşı gibi.
Cansızlar hareket etmiyormuş. Ne malum?
Cansızlar üremiyormuş. Ne malum?
Gayet de hareket ediyorlar ve ürüyorlar.
Ben görüyorum.
Karakoncoloslarla göz göze geliyorum. Bu her tarafı gıcırdayan ahşap evlere Nasıl giriyor bunlar? böyle sessizce
Ve ayı
Bir çocuğu sırtına alıp giderken. Ne demiş çocuk?
Ve kedi. Bir kadına uzun uzun bakarken
Ne o, çok mu beğendin demişler. Sonra?
Ve kadın. Evine her girdiğinde bütün odaları neden kontrol
ediyormuş.
Ve felamur ağacı, yani ıhlamur, budanması gereken.
Çocuk, anne kolum koptu diyormuş ayıya. Böyle diye diye gözden kaybolmuş. Kedi uzun uzun baktığı kadınla evlenmiş.
Kadın odaları kontrol ediyormuş çünkü eltisi içeriye adam saklayıp iftira atabilirmiş. Adam, yoldan geçen çocuğa, felamuru budarsan sana ekmek veririm demiş. Kabul etmiş çocuk. Ekmeği almış yemiş. Felamurun yanına gitmişler. Çocuk bakmış kavak ağacı kadar uzun uzun. Bunu ben nasıl budarım. Adam tabii demiş, ekmeği yedin şimdi budamazsın tabii. Çocuk 70 yaşına gelmiş ama hâlâ ağlarmış bunu anlatırken.
Tandırın üstünde zincirle asılı kazanda pişermiş çorba
Karakoncolos o zincire asılarak gelirmiş.