mikail söylemez

YENİ BİR POETİKAYA DOĞRU – VI
DÜZ DEFORMASYONUN SONU

1 – Ömer Şişman’da Süreksiz İletmeler ve Algısal Deformasyon

Ömer Şişman’ın Hata Devam Ediyor adlı kitabı (1. Baskı: 2005) ikibinler şiirinde Düz Deformasyon bağlamında hemen bütün deneysel uygulamaları bünyesinde barındıran bir şiir toplamı sunuyor. Hata Devam Ediyor, bu yönüyle ikibinlerin deneyi açısından anahtar kitap olma özelliği de taşıyor. İkibinlerin genelinde karşılaştığımız somut uygulamalar, görsel efektler, sözcük ve gramer deformasyonları vd. uygulamaların çoğuyla Hata Devam Ediyor’da karşılaşmak mümkün. Bu sebepten uzun uzadıya bir seçki yapmak yerine aynı kitapta yer alan “meleksiz” adlı şiire işaret edip Şişman’ın ikibinonlara eklemlendiği Dikenli Zıplak adlı kitabından birkaç örnek üzerinden devam edeceğim.

“sevsemn zoru yine ipe / ksi bi gülüş keserim yüzüne / ve seviyorum  / zemine en sorup seviyy / esini ölçüyorum serildiğinin / … ve ozup nsemi yersen   yi / nelenmeyeceğini söyleyemiyorum. / …bütün parlamaklarım arasından / zoru pmeyi seven yine s / … z esiyor ve sen yine ump / … dağıngan hallerle göze yne papağan ölüleri kalır / … yüzeyne perili kapaklanmalar çizilir kalbin / haplar duvarlara. omurlarımdan toz. / … kaçmaksız başlayacak / en bir hiç omurlarımdan” (Hata Devam Ediyor, 1. baskı: 2005)

Yukarıya aldığım mısralarda görülen ve diğer ikibinler şairlerinde de sıklıkla karşılaştığımız benzer uygulamalar, aynı zamanda ikibinlerde deney için bir zemin oluşturan, sonraki aşamada giderek sözcüğün ortadan kalkabileceği ortamı hazırlayan ilk radikal uygulamalar olarak da okunabilir. 

Yukarıdaki alıntılarda da görüleceği üzere, ikibinlerde şiir elemanların tamamıyla beraber, öznenin de çözüldüğü, gramatik deformasyonla birlikte geçersizleştirilerek şiirin dışına itildiği bir şiir toplamıyla karşılaşıldı. Ancak Düz Deformasyonun netice itibarıyla vardığı nokta, hemen bütün varyasyonların hızla tüketilerek ikibinonların   ortalarına kadar devam eden bir çıkmazla sonuçlanmıştır. Doğrusu bu kriz, ikibinlerin ilk kitaplarıyla beraber görünür olmuş, Somut Deformasyonla daha fazla ilerlenemeyeceğini ortaya koymuştur. Ancak “imha” çalışmaları giderek şiirde “Garip” etkisi yaratmış ve deneysel açıdan  elverişli görünen bu vahayı terk etmek ikibinler için her geçen gün daha da zorlaşmıştır. Bu da ikibinonların müstakil anlamda görünür olmaya başlamalarına kadar devam etmiştir. Eksilterek sekteye uğratılan Dilsel Alan, sanılanın aksine “dil” ile yeniden bir karşılaşma imkânı sunmamış, şiiri yüzeysel müdahalelerle yapılabilen bir varlık durumuna dönüştürmüştür. Böylelikle ikibinlerde Düz Deformasyona rağmen öne sürülebilecek, şiirin gramatik  bozgundan kurtarılarak üzerinden aktarılabileceği bir sentaksın da önü kapatılmıştır.

“Anladım sen – dikenli zıplak – duygulardan konuşmak istiyorsun / Duygulardan konuşmak – dikenli zıplak – beni hasta ediyor / Yataklara düşürüyor – dikenli zıplak – başım vınıldıyor / Sanki sözcüklerim – dikenli zıplak – bitti / Herkesin – dikenli zıplak – konuştuğu yerde / Sonsuza kadar susacak – dikenli zıplak – bir iç güç hissediyorum / Her şey fazla – dikenli zıplak – her şey yorumlanmış / Duygular – dikenli zıplak – duygular duygular / Hepimizin – dikenli zıplak – o bitmek bilmez konuşma ihtiyacı /…” (Dikenli Zıplak, 160. Kilometre, 2017 )

Dikenli Zıplak’tan yukarıya aldığım kısımda, ikibinlerde olduğu gibi somut uygulamalar veya gramatik deformasyon aracılığıyla, özneyi de baskılayarak metin-okur  ilişkisine müdahale edilmez. Aksine, ikibinlerde baskılanarak saf dışı edilen özne, Dikenli Zıplak’ta yeniden şiire buyur edilir. Düz Deformasyonun da saf dışı edilmesi sonucunda, bu defa  deneyin merkezi dışardan içeriye kaydırılarak dil ile daha derinde bir karşılaşma sağlanır. Böylelikle ikibinonlarda merkezde duran özne çeşitliliği Dikenli Zıplak’ta da görünür olmaya başlar. Bugünün şiirinde yer değiştiren özne olanakları giderek daha da çeşitlenir. Artık öznenin ve dilin üzeri çizilerek yapılan dilsel uygulamalar şiirin gerisinde kalır. Şişman, Dikenli Zıplak’ta şiirle algısal açıdan iki farklı zeminde yüzleşiyor. Birinci adımda deneyin alanı dışardan içeriye (iç deney) kaydırılır, ikinci adımda ise özne etkileşimi serbest bırakılarak yeni özne olanakları çoğaltılır. Bu da Şiir Fikri açısından ikibinonlarda yeni bir eşik olarak ortaya çıkan Algısal Deformasyona kapı aralar. Özne etkileşimi serbest bırakılarak öne sürülen yeni özne olanakları, şiir-okur arasındaki mesafenin ortadan kalktığı ya da okurun işini daha çok kolaylaştırdığı anlamına gelmemeli. İkibinonlarda merkezde duran özne çeşitliliği doğrudan dil kurgusuyla ilişkilendirilebilir. Bu da ikibinlerde dilsel uygulama alanını yüzeye konumlayan tavra karşılık olarak öne sürülür ve  etkileşimi Düz Deformasyondan kurtararak daha geniş bir alana çıkarır.

Şişman, Dikenli Zıplak’ta Algısal Deformasyona “Süreksiz İletmeler” aracılığıyla varıyor. Kitap boyunca karşılaşılan “dikenli zıplak” tekrarı ikibinlerde olduğu gibi somut uygulamaya aracılık etmek yerine Süreksiz İletmelere dönüşerek Algısal Deformasyon aracılığıyla şiirin başındaki gerilimi şiirin sonuna dek katlayarak devam ettirir. Bu aşamada şiirin başında ilk okuduğumuz “dikenli zıplak” ile son sayfada şiddetini arttırarak karşımıza çıkan “Dikenli dikenli dikenli – – zıplak” aynı şeyi ifade etmiyordur ve bütün bu yetmiş sayfalık etkileşim  boyunca şiir Düz Deformasyonla arasındaki mesafeyi de giderek açar. Kitabın sonuna dek şiir içinde sekip duran “dikenli zıplak” sesleri, hiçbir dış müdahaleye maruz kalmadan, her tekrarda kendi ivmesiyle biraz daha hızlanarak şiiri hareket ettiren tetikleyici görevi görür. Yer yer fotoğraflarla “dikenli zıplak’ın” muhayyiledeki karşılığına göndermede bulunularak nesnenin ilk hâli hatırda tutulsa da, sözcük giderek nesnel karşılığından yalıtılarak önce sayısız uyarandan  birine dönüşür, ardından kontrolden çıkarak Algısal Deformasyon aracılığıyla yabancılaşır. 

D. Z. ikibinonlarda dille kurulan diyalogda doğrudan deneyimlenebilen yeni bir “düzeydışılık” olarak da adlandırılabilir. Gündelik hayatın herhangi bir diliminde maruz kalınan bir “dış dünya” kesiti olarak D. Z., “şey”lerin adlandırıldığı ilk yabancılaşma anından başlayarak şiire buyur edilir. Bu aşamada “ilk yabancılaşma” anı ile muhayyilede birden çok karşılığı ve çağrışımı bulunan nesnenin dil içinde yeniden konumlandırılması, ortaya çıkacak “düzeydışılık” açısından denk sayılabilir. Dil çünkü, ilk adlandırma esnasında gözün nesneyle kurduğu pragmatik ilişkiden yola çıkarak “şeyler” için sessel bir karşılık üretir. D. Z.’ de de nesne ile ilk karşılaşma anı, onu adlandırmada belirleyici olur ve nesnenin o anki işlevselliğinden yola çıkılarak ona bir ses değeri yüklenir. Bu daha derinde ve ilk anda fotoğraflanan nesne-özne diyalogu, Algısal Deneyim aracılığıyla kodlanarak şiir boyunca Algısal Deformasyon görevini sürdürür. 

 

NOT: Okuduğunuz bu yazı “YENİ BİR POETİKAYA DOĞRU – VI / DÜZ DEFORMASYONUN SONU” başlıklı yazının “Ömer Şişman’da Süreksiz İletmeler ve Algısal Deformasyon” kısmını kapsamaktadır, yazının devamı başka dünyalar 08’de olacak.